Küçüklükte neredeyse hepimize sorulmuş olan "en çok anneni mi seviyorsun yoksa babanı mı?" sorusuyla başladı belki de her şey. O günden beri sürekli bir tercih yapma zorunluluğumuz ve buna bağlı olarak kafamızda belirlediğimiz önceliklerimiz var. Çoğu zaman da bu öncelikleri zaaflarımıza göre çevremiz şekillendiriyor. Mesela bir adam, eşi ile annesi arasında tercih yapmak zorunda kalmamalı ya da onları sadece kendi görebileceği şekilde numaralandırmamalı ama "seninle sonra görüşücez" bakışı ya da seksten mahrum kalma korkusu böyle etkili bir şey işte.
Happy isimli çok tatlı bir şarkı dinleyerek gayet mutsuz bir şekilde mesaiye kalmak zorunda kaldığım bu Cuma gününde kalan aklımın elverdiğince önceliklerim arasında acaba yer değişikliği yapabilir miyim diye listemi gözden geçirmeye karar verdim. Önceliğim iş olsa daha mutlu bir insan olmazdım, bunu çok net görebiliyorum. Ama bu şekilde de mutlu değilim. Yaklaşık 10 dakika düşündükten sonra elimde nereme sokacağımı bilemediğim bir kariyer önceliğim kaldı.
Hani yetenekli ya da zeki bebekler için "du bakalım büyüyünce bi şey olucak bu çocuk kesin" gibilerinden saçma sapan laflar geveler ya büyükler. Sonra o bebek büyüyüp bir baltaya sap olamaz. Hah işte geleceğimin de bende böyle bir hayal kırıklığı yaratmasından korkuyorum. Burada hayal kırıklığı olarak nitelendirdiğiniz şeyin ne olduğu da önemli tabii. Mesela hayal kırıklığı, şu an benim bu güzel cuma gününde neşeli şarkılarla keyfimi yerine getirmeye çalıştığım şu havasız ve rahatsız ortamda bulunmak zorunda olmamdır.
Omuz, sırt ağrılarıyla ve adıma düzenlenmiş taksi fişleriyle eve döndüğüm her cuma gününün, gelecekte bana "bi şey" olarak geri döneceğini umuyorum. Du bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder