O olmadan iyi uyku uyuyamayacağımıza inandığımız yastığımız, gözlüğümüzü koyduğumuz yer, serviste oturduğumuz koltuk, kıyafetlerimizi giyinme sıramız, saç rengimiz, öğle yemeği için gittiğimiz mekan, çöp saati, haftasonu boğaz trafiği, senelerdir çalıştığımız iş yerimiz, iş arkadaşlarımız ve hatta birlikte yaşadığımız kişi ve daha aklıma gelmeyen niceleri... Buradan bakınca alışkanlıklarımız hayatımızı ve geleceğimizi ele geçirmiş gibi görünüyor. Adeta bir sarmaşık gibi risk alma ve değişiklik isteklerimizi boğarcasına sarmalamış, bizi de pıstırmış. Bu yüzden saçımız belimizdeyken kısa kestirmek istediğimizde tedirgin oluyoruz, serviste bizim yerimize oturan kişiye içten içe kinleniyoruz, götümüzden kan aldıkları iş yerimizden çıkıp gidemiyoruz.
Risk alabilen insanlara hep imrenmişimdir. Çünkü bu insanlar alışkanlıklarından kolayca vazgeçebiliyor ve pişman olmaktan korkmuyorlar. Mesela iş görüşmesinde riskin tanımını yaparken yardıran, risk analizi, risk yönetimi yapan ama şu an ironik bir şekilde ege sahili hayali kuran çoğu beyaz yakalı kendi risk analizini yapma yeteneğinden yoksun, pişman olmaktan ölesiye korkan insanlar ve sırf bu yüzden ege sahillerini senede bir, en fazla iki hafta görmeye mahkumlar. Sevgili beyaz yakalı kardeşlerime bu kadar acımasız olmak istemezdim ama ne yazık ki bu doğru.
İnsan, elindekileri kaybetmemek için risk almaktan korkar. Şu an risk almaktan korkan ben, ellerimdekilere baktığımda birkaç sene geriye gitmiş kişisel gelişimim, eh işte dedirten bir kariyerim ve belli bir meblağ türk lirasından başka bir şey göremiyorum. Bir başkası benim ellerimde daha fazla şey görebilirdi belki ama insan genellikle kendi sahip olduklarına karşı hep bir eksilterek bakıyor.
"Ben değişiklikten korkuyorum. Öğle yemeğine aynı arkadaşlarımla çıkıp muhabbet edememekten korkuyorum. Serviste her zamanki koltuğuma başka birinin oturmasından, eve 10 dakikada gelememekten korkuyorum" deyince ne kadar da çocukça geliyor! Aklıma anaokuluna gitmemek için annemin paçasına yapışıp bağıra çağıra ağladığım günler geldi.
Belki de kısa kestirdiğim saçlarım bana yakışmış olsaydı değişiklikten bu kadar korkmazdım. Ya da eskiyen yastığımın yerine gelen yenisi uyuyamama sebep olmasaydı. Belki de işe servis koltuğumu değiştirmekten başlamalıyım ama bu sefer de diğer "alışık"ın içten içe bana kinlenmesine neden olabilirim. Yoo, değişikliğe alışmaya çalışarak kendimle çelişmeye niyetim yok! Öyle ya da böyle, küçük ya da büyük. Değişiklik geliyor, hissediyorum.
1 yorum:
bundan dört sene önce aynısını yazardım bu yazının hatta belki yazmışımdır bile...
tam 5 sene; yok pahasına ve itilip kakılarak çalıştırıldığım iş yerinden tam da bu sebeplerle ayrılmadım..
ama işte bi şey oldu sonradan, tam ne bilmiyorum...
köklü (!) bir değişiklik yapmış buldum kendimi...
sen de yap, güzel oluyor ;)
Yorum Gönder