10 Mayıs 2014 Cumartesi

Seçmece

Sürekli bir huzursuzluk, kararsızlık, paranoya, uyku kaçması, ateş basması ve sonrasında gelen aniden üşüme. Bir türlü sabit duramıyorsun, sanki götünde kurtlar kaynıyor. Düşünmeden konuşmalar başlıyor. Akabinde dediklerinden pişmanlık duyuyorsun. Sanki aklını yitirmişsin ve bundan haberin varmış gibi.

Belirsizliğin güzel olduğu tek durum senden çıkması halidir. İstersen kıçını yırt, olmayacaksa olmayacaktır. Bu bağlamda pasif kalıp kaderci olmak psikolojik buhranları engelliyor. Elinden gelen tek şey en iyisini ummak olunca ufaktan bir çaresiz hissetmiyor değilsin ama zaten genele baktığında hepimiz kozmosta bir mikrop gibiyiz. Neyin çaresizliğinden bahsediyon toynaam?

Umut fakirin de ekmeği, zenginin de. Sadece zenginler ekmeği bal-kaymakla yiyor, domates-zeytinle değil. Seçim yapmak değil zor olan, zor olan hangisini yiyerek daha mutlu olacağın. Belki o an bal-kaymak isteyeceksin ama sonra sevmediğine karar vereceksin ve domates-zeytin isteyeceksin. Böyle zamanlarda kendin yerine başkaları karar versin istiyorsun. Aslında ekmeği aynı anda hem domates-zeytinle hem de bal-kaymakla yiyebilsek buna da gerek kalmayacak ya, neyse...

Doğduğumuzdan beri seçim yapmak zorunda bırakılan biz, bunlara da alışığız alışık olmasına ama hala seçim yapmamız gerektiğinde bir garip haller içine giriyoruz çünkü yaptığımız seçimlerden mutlu olmayanlar var. Bizi mutlu eden seçim, bir yakınımızı mutsuz ediyor genellikle. Herkesin mutlu olacağı bir seçim yok. Bunun nedeni de başta kendimiz olmak üzere herkesi mutlu etmeye çalışıyor olmamız. Bu bağlamda bencillik hiç de fena bir şey gibi durmuyor.

Bir belirsizliği sonlandıracak şey seçimdir. Sonra bu seçim başka bir belirsizliği doğurur. Böyle acaip, belirsizliklerle dolu bir kısırdöngünün içinde bencil olabilmek belki de en kolayı. Ama biz işleri hep zorlaştırıyoruz nedense. Bataklıkta bocalar gibi bocaladıkça batıyoruz. Halbuki bekleyip en iyisini ummak aslında o kadar da çaresiz bir durum değil. O süre içerisinde geçecek zamanı nasıl değerlendireceğin ve kendini nasıl oyalayacağın önemli. Sevdiği şarkı çabuk bitiyormuş, sevmediği bir şarkı ise asırlardır devam ediyormuş gibi gelir insana. Bu zaman da böyle bir şey. Sevilecek bir yanı yok aslen. Bir asır geçmemesi için türlü türlü oyunlar, şakalar, ufak sürprizler üretmek lazım. Tıpkı bir kadını tavlamak gibi.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazılarınızı geriye doğru okudum (: İlk günden bugüne öfkeniz aynı konu üzerinde yoğunlaşmış. Doğar doğmaz, bir seçim yapmak zorunda olmaya karşı bir kin, nefret... Bugün, tamamen kendi seçiminiz olacak bir şey yapsanız mesela, ne yapardınız...

Unknown dedi ki...

Aslinda herhangi bir seye nefret ya da kin guduyor degilim. Buna aciklik getirmek isterim. Benimki olsa olsa ofke olur o da bir secim yapmak zorunda olmama degil.
Onumde cok secenek olmasi beni rahatsiz eden. Cunku risk almayi goze alamiyorum. Biraz kendime sinirliyim aslinda bu noktada, daha cok da sisteme. Risk alamamak kendini tanimamakla alakali bence. Emin oldugum konuda risk alirim ama hangi yolda mutlu olurum onu kestiremiyorum.
Bir gun tamamen kendi secimim olacak bir sey yapacagim. Ama bir seyi cok dillendirirsen yalan oluyormus gibi hissediyorum. Bu yuzden affiniza siginarak soylemeyecegim. Ama zaten yazilarimi okuduysaniz az cok tahmin edersiniz :)