26 Haziran 2014 Perşembe

Şehirli Yazı

İnsanlar hariç her şeyle duygusal bağ kurmaya çok yatkınım. Bilhassa da altı bok kaynayan bu şehirlere, evet. Göçebe atalarım benim bu anılarla derbeder halimi görse çok üzülürdü eminim. Bir yere ait hissetmeye gerek olmadığını idrak edemiyor oluşum gerizekalılığımdan değil elbet. Yani en azından ben öyle düşünüyorum. Neticede kimse "yoğurdum ekşi" demez. Neyse, konuyu cacığa bağlamadan sadede geleyim.

İstanbul'dan sıkıldım. Bunu her fırsatta dile getirmekten bir gün adamın birinden "eyetere bea sıkıldıysan basgit" diye dayak yiyeceğim. Bas git, doğru bir laf. Nereye, doğru bir soru. Kiminle gideceğini biliyorsan diğer sorular cevapsız kalsa da çok dert değil. En azından ben böyle düşünüyordum. Aynı zamanda romantiğimdir çünkü. Zaten benim gibi realist olduğunu düşünen ve bundan son derece emin biri nasıl böyle saçma sapan romantik duygulara kapılıyor anlayamıyorum. Demek ki eskiden en az kiminle gideceğin kadar nereye gittiğinin de önemli olduğunu idrak edecek kadar realist değilmişim. Ama şu an öyleyim.

Ben İzmir'i çok sevdim. Orada yaşayan birinden daha çok belki de. Çünkü İstanbul'dan sıkılmıştım. Klişe bir aşk üçgeni hikayesi gibi: "İstanbul ile arası bozuk olan kahramanımız, teselli bulmak için geceyi İzmir'in koynunda geçirir." İşte ben bu hikayenin sonunda, muhtemelen o kahramanın da yapacağı gibi, yana yakıla İstanbul'un kapısına dayanıp pişmanlıktan öleyazmak istemedim. Her şehrin doğru bir zamanı var. Şu an İzmir zamanı değil. Ama gelecek, söz aldım.

Şehirleri insanlaştırmak da sevdiğim şeylerdendir. Tabii ki elimde çekirdek ve birayla deniz kenarında modifiye arabamın kaputunda otururken kısık gözlerle boğaza bakıp "Ah be İSTANBUL sen değil'misin bir boğaz uğruna koca şehri ayıran..Kim bilir ne sevdaların ahı var üzerinde ki kavuşmuyor iki yakan.." tarzında edebi değeri atom parçacığı kadar bile olmayan, imla kurallarından yoksun laflar etmişliğim olmadı çok şükür. Zaten endişe ettiğim şeylerden biri de şuurumu istanbul yüzünden kaybetmek, ki bu örnekte de bunu görüyoruz.

Hayatımda bir kere "İstanbul'dan başka bir yerde yaşayamam ben abiöea" diye bir laf etmişliğim oldu. Şu an tam olarak "abiöea" dedim mi hatırlamıyorum ama büyük konuştuğum ne olduysa başıma gelmesi itibariyle bir gün İstanbul'dan başka bir şekilde yaşayabileceğimi düşünüyorum. Bıraktım işleri karma yapsın.

Her şeye rağmen buradan gidene kadar çok güzel zaman geçirmeye bakacağım. Yine bir büyük konuşmamın eseri olan sevdiğim yanımda olacak. İstanbul'a karşı en büyük kalkanım... Belki de bu sefer şuurumu mutluluktan kaybedip "Ey İstanbul! Sen mi büyüksün, ben mi?" tarzında imla açısından kusursuz ancak edebi yönden beş para etmez bir laf edebilirim. İşte bu konuda büyük konuşamıyorum.